24 Aralık 2014 Çarşamba

http://ilerihaber.org/yazarlar/gonca-eren/sakarya-dan-cankaya-ya/599/

Sakarya’dan Çankaya’ya
 Gonca Eren
facebook-paylas
 


Hatırlar mısınız, fakir ama onurlu bir delikanlı vardı. Kendimi senaryoya kaptırıp abartmayayım ve düzelteyim: fakirliği de onuru da tartışmalı ama “delikanlılıkta” çok iddialı bir genç vardı.
Olay 1989 yılında Sakarya’da geçiyordu.
Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı iken Sakarya’da doğum kontrolü konulu bir panele “iktisatçı” kimliği ile katılan o genç, Recep Tayyip Erdoğan’dı. Can vermenin de almanın da Allah’a mahsus olduğunu söyleyip lafı kürtaja getirmesiyle sahne kadınlar tarafından işgal edilmişti. Ama genç Tayyip, bu “cüret”e dayanamayarak kadınlarla atışmaya devam etmişti.
Nerden nereye… Fakirliği, onuru ve delikanlılığı çok tartışma götürür Tayyip Erdoğan, bugün Cumhurbaşkanı ve halen aynı görüşlerini savunmaya devam ediyor. Dün yine bir patron çocuğunun düğününde konuşan Tayyip önce çok sevdiği tekerlemesiyle giriş yaptı: “Bir olur garip olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah Kerim…” Bu girizgahın ardından son dönemdeki kadın düşmanlığı ezberinin önemli nakaratlarından olan kürtaj ve sezeryan fermanlarına bir de doğum kontrolünü ekledi: “Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler. Neslin önemi, gücü ekonomide olduğu gibi manen de çok önemli."  Tabi bu cümlelerde Tayyip Erdoğan’ın bir “iktisatçı” olarak ekonomi kelimesini cümle içinde kullanmış olması da önemli ama biz kadın düşmanlığından devam edelim…
Tayyip Erdoğan’ın 89’dan bu yana gerici ve kadın düşmanı kimliğinde bir milim oynama olmadığı çok açık. O günden bugüne değişen ne peki? Bugün artık o kimlik, bir iktidar politikası haline geldi ve bu ülkede yaratılmış olan ilerici tüm değerleri düzleme düsturu ile elinden geleni ardına koymuyor. Peki o günden bugüne değişmeyen bir tek Tayyip mi? Neyse ki ve ne mutlu ki değil… Örneğin kadın düşmanı ve gerici yaptırımlara ve politikalara direnen kadınlar bugün belki çok daha güçlü bir şekilde varlar. Belki çok iddialı gelecek ama o kadınlar olmasaydı bu ülkede Haziran olarak kodladığımız Gezi Eylemleri de olmazdı! Ve burası gerçekten de en önemli tutamak noktalarından bir tanesi. Kadınların bastırıldığı, özgürlüklerinin ellerinden alındığı, kimliksizleştirildiği ve bütün bunların başat devlet politikası haline geldiği bir ülkede aydınlanmacılık, ilericilik, eşitlikçilik ve özgürlükçülük tutunabilecek bir dal bulamaz. Tutunacak dal bulamayan bu damarların ise bütün kökleri kurur. İşte tam da bu nedenle gericiliğin en önemli hesaplarından birisi kadınlarla ve kız çocuklarıyladır. Bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın kişisel gelişim bozukluğuna verilerek açıklanmaya çalışılan gün aşırı yaptığı kadınlarla ilgili açıklamalarda kolaycılığa kaçılmamalı, işin toplumsal ve siyasal boyutları ciddiye alınmalıdır.  İşte tam da bu nedenle sosyalistlerin, ilericilerin ve aydınlanmacıların bir adım bile taviz veremeyecekleri en önemli alanlardan birisi burasıdır.
AKP iktidarının başlattığı kavgada kadınların neden önemli olduğu sorusunu bu çerçevede bir kere daha düşünmemiz ve gereğini yerine getirmemiz elzemdir.

25 Ağustos 2013 Pazar

Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında
O evde bir de kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar, kedi de oynardı.

Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerinde
Mumun alevi yandı,
Baktı,
Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bir hava vardı.

Oyunlarını büyüten kedi büyüdü
Kendi türünde çocukcasına,
Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
Bir baktı, bir daha, bir daha baktı
Mumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı bir el attı.
Bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
İlk kez gördüğü mumun yakmasına
İnanmayacaktı.

Kedi, oyunlarında büyüyordu,
Mum, üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyordu
Aralarında.
Bir ayrışım görünüyordu
Birinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,
Yitirerek gitgide yakmalarını.

Oynarken büyüyen kedi yanacak,
Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
Büyüyen yana yana anlayacaktı.


Bir mum yanmasından
Ve bir kedi oyunundan
Kaldı sonunda
Bir gecenin tam ortasında
Bir evin bir odasında
Göz-göze susan
İki insan.


Mum yandı bitti,
Kedi büyüdü gitti.
Oyunlar karıştı gecelerde
Suskun uykusuzluklara.

O iki insandan, sonunda
Birinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mum
Kaldı gitti.

Nerede bir mum yansa şimdi,
Nerede oynasa bir kedi,
Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri..
Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.
Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.


Özdemir Asaf



5 Ağustos 2013 Pazartesi


Sevgili Turgut Uyar'ın dün doğum günüydü. Ve kendisini şiirleriyle anmak geldi içimden.Ne güzel de dillendirmiştir üstat hisleri..

"...
Sakinim bütün gece boyuncabasımı değişmeyen düşüme koyunca."

...."

Ve yine en sevilen Geyikli Gece, hayatları özetler en yalın halleriyle..



"Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta 
Herşey naylondandı o kadar 
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı 
Ama geyikli geceyi bulmadan önce 
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk. 

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz 
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda 
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan 
Hepimizi vakitten kurtaracak 

Bir yandan toprağı sürdük 
Bir yandan kaybolduk 
Gladyatörlerden ve dişlilerden 
Ve büyük şehirlerden 
Gizleyerek yahut dövüşerek 
Geyikli geceyi kurtardık 

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı 
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk 
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza 
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları 
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk 
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz 
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden 

'Geyikli gecenin arkası ağaç 
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü 
Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı' 
İster istemez aşkları hatırlatır 
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş 
Şimdi de var biliyorum 
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz 
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli... 

Hiçbir şey umurumda değil diyorum 
Aşktan ve umuttan başka 
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı 
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor. 

Biliyorum gemiler götüremez 
Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini 
Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi 
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek 
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı 
Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi 
Geyikli gecenin karanlığında.. 

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa 
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak 
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri 
Salt yadsımak için sevmiyorduk 
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz 
Ne iyiydik ne kötüydük 
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa 
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı... 

Ama ne varsa geyikli gecede idi 
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan 
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda 
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında 
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk 
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte 
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız 
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk 
Yahut bir adam bıçaklasak 
Yahut sokaklara tükürsek 
Ama en iyisi çeker giderdik 
Gider geyikli gecede uyurduk 

'Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede 
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı 
Sultan hançerleri gibi ay ışığında 
Bir yanında üstüste üstüste kayalar 
Öbür yanında ben 
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım 
Domino taşları ve soğuk ikindiler 
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık 
Gölgemiz tortop ayak ucumuzda 
Sevinsek de sonunu biliyoruz 
Borçları kefilleri bonoları unutuyorum 
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada 
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum 
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum 
İyice kurulamıyorum saçlarını 
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum 
'Halbuki geyikli gece ormanda 
Keskin mavi ve hışırtılı 
Geyikli geceye geçiyorum' 

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum."



5 Nisan 2013 Cuma

Nostalgia...

Don Draper: "Nostalgia - it's delicate, but potent. Teddy told me that in Greek, "nostalgia" literally means "the pain from an old wound." It's a twinge in your heart far more powerful than memory alone. This device isn't a spaceship, it's a time machine. It goes backwards, and forwards... it takes us to a place where we ache to go again. It's not called the wheel, it's called the carousel. It let's us travel the way a child travels - around and around, and back home again, to a place where we know are loved. "
(Mad Men Season 1 Quotes)

http://grooveshark.com/s/Passing+Afternoon/27OpNH?src=5

30 Ocak 2013 Çarşamba

YAŞAYINCA ANLADIM [CAN YÜCEL]
------------------------
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...


http://grooveshark.com/#!/s/Baska+T+rl+Bir+Sey/2yi5Q5?src=5

27 Aralık 2012 Perşembe

  "Sevdiğin birini yitirince bir yanın onunla beraber kaybolur. Terk edilmiş hayaletli bir ev gibi buruk bir yalnızlığa esir olur, eksik kalırsın. İçinde bir sır gibi, giden sevgilinin yokluğunu taşırsın. Öyle bir yara ki üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin gene de canını yakar. Öyle bir yara ki iyileştiğinde bile kanar. Bir daha gülümsemeyeceğini, asla hafiflemeyeceğini sanırsın. Karanlıkta el yordamıyla ilerler gibi akar hayat... Önünü göremeden, yönünü bilemeden, sadece şu anı kurtararak.

  Gönlünün kandili sönmüş, zifiri gecede kalmışsındır. Ama işte ancak böyle durumlarda, yani iki göz birden karanlıkta kalınca, üçüncü bir göz açılır insanda. Kapanmayan bir göz. Ve ancak o zaman anlarsın ki bu elem sonsuza dek sürmeyecek. Hazandan sonra başka mevsimler de var, bu çölden geçince nice vadiler gelecek; bu ayrınlığın ardından da ebedi bir vuslat...

   Yeni kaybettiğin kişiyi manevi gözle her yerde görmeye başlarsın. Denize düşen katrede, dolunayla hareketlenen med-cezirde, esen her esintide ona rastlarsın. Kuma çizili remilde, güneşte parlayan kristal tanesinde, yeni doğmuş bebeğin tebessümünde, bileğinde atan nabzında onu seyredersin. Her yerde her şeyde onu görürken nasıl derim ki Şems gitti?"
(Elif Şafak, Aşk)

https://soundcloud.com/damla-vanel/jane-maryam

Bir aşk kurmuştu hayal dünyasında...
Aşkı çok büyüktü aslında, iki kişilikti. İki kocaman dünya... 

http://grooveshark.com/#!/s/Wish+You+Were+Here/4Zl0G3?src=5